11 Eylül 2001 sabahı. Havanın açık, gökyüzünün sakin olduğu sıradan bir gün. Herkes işe ya da okuluna gitmeye hazırlanırken, Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en karanlık anlarından biri yaşanmak üzereydi.

O günün en az bilinen ama belki de en çarpıcı hikâyesine odaklanıyoruz:

Bir yolcu uçağında geçen ve bir adamın söylediği son cümleyle hafızalara kazınan direniş öyküsü…

2. Kabin İçindeki Sessiz Fırtına

Telefonla yerdeki yakınlarını arayan yolcular, başka şehirlerde başka uçakların da kaçırıldığını, hatta ikisinin Dünya Ticaret Merkezi’ne çarptığını öğrendi. Artık bu kaçırmanın amacı çok daha korkunç bir hâl almıştı. Yolcular şunu fark etti: Bu sadece bir rehine durumu değildi. Bu uçak da büyük ihtimalle başka bir yere çarptırılacaktı.

Kabin içinde belli bir noktadan sonra sessizlik yerini kararlı fısıltılara bıraktı. Yolcuların bir kısmı, kaderlerini değiştirmek için bir şeyler yapmak zorunda olduklarını düşünmeye başlamıştı. Aralarında genç, yaşlı, iş insanı, öğrenci, ebeveynler vardı. Ancak içlerinden biri, bu planı fiilen hayata geçiren kişi olacaktı.

Bu habere emoji ile tepki ver

Sevdiğim şeyler hakkında içerik üretmeyi seviyorum. Yazar arada gezer tozar. İçerik üreticisi.
Hoşunuza gidebilir
youtube banner