Yiyecekleriniz hacklenmiş olabilir. 1994 yılında, genetiği değiştirilmiş domatesler marketlere çıktığından bu yana laboratuvar ortamında değiştirilmiş yiyecekler tabaklarımızda dolaşıyor.
Sebze yağlarını tarım ilaçlı sebzelerden, etleri yemleri yapay hale gelmiş hayvanlardan alıyoruz. Dondurmayı tatlandırmak için kullanılan şeker pancarında zirai ilaçlar kullanıyor. Günümüzde marketlerde bulunan işlenmiş gıdaların %70’inin içinde genetiği değiştirilmiş en az bir organizma bulunuyor.
GDO’lu yiyeceklere bu kadar fazla maruz kaldığımızı belki biliyordunuz belki de bilmiyordunuz. Bilmiyorsanız size biraz kötü bir sürpriz olmuş olabilir. Daha önceleri gıdaların üzerinde böyle bir ibare bulunması şart değildi. 2014 yılında Amerika’nin Vermont eyaleti ilk kez bu tür gıdalara etiket koyulmasını zorunlu hale getirdi ve diğer eyaletler de konuyla ilgili gerekli önlemleri almaya başladı.
Rutgers Universitesi tarafından yapılan bir ankete göre her 4 Amerikalı’dan 3’ü GDO’lu yiyeceklerin etiketlenerek gösterilmesini istiyor. Fakat bu kişilerin %54’ü de GDO teknolojisi hakkında çok az bilgi sahibi olduğunu ya da hiç bilgi sahibi olmadığını kabul ediyor. GDO’lu gıdalarla ilgili bilinmeyen konulara bir göz atalım. Sağlıklı mı değil mi ona siz kendiniz karar verin.
1. GDO nedir?
Başka bir bitkinin, hayvanın, böceğin ve hatta bakterinin DNA’sı kullanılarak tasarlanmış her tür yiyecek. Bu direk yiyeceğe de uygulanabilir (mısır gibi), yiyeceğin içindeki bir organizmaya da (mısır nişastası veya mısır cipsi gibi). Bilim insanları canlıların dış tehditlere karşı daha güçlü durabilmesi amacıyla, canlı bir varlıktan diğerine faydalı genleri aktarabiliyor. Örneğin, bazı GDO’lu mısırlar, mısırbiti olarak bilinen obur bir tırtılı öldüren bakteriyel toksinler içeriyor. Roundup diye bir sprey duydunuz mu? Bilim insanları bu spreye dayanaklı soya fasulyesi, şeker pancarı, pamuk tohumu, mısır ve kanola ürettiler. Bu şekilde çiftçiler ekinlere zarar görmeden yabani ve zararlı otların büyümesini engelleyebiliyor.
Şu anda GDO teknolojisi öncelikli olarak bitkiler üzerinde kullanılıyor. Kümes hayvanları ürünleri ve kırmızı et, GDO’lu yem yiyen hayvanlardan elde ediliyor. GDO’lu hayvan henüz bulunmuyor. (Sadece yakında ekstra büyüme hormonlu somonlar tezgahlarda yerini almaya başlayabilir).
2. GDO’lu ürünler sağlığıma zararlı mı?
Bu tartışmalı bir konu, şu ana kadar zararlı olduğuna dair kesin bir kanıt olmamasına rağmen sağlıklı olup olmadığı konusunda birçok uzun vadeli araştırma yapılıyor. Araştırmalardan biri, GDO’lu yiyeceklerin glüten hassasiyetini ve intoleransını arttırdığını iddia ediyor. Fakat Çölyak Hastalığı Merkezi GDO’lu ürünlerle glütene bağlı rahatsızlıklar arasında bir bağ olduğuna dair bilimsel bir kanıt olmadığını söylüyor. (Glüten intoleransı çölyak hastalığının başlıca özelliğidir). Bu sene yayınlanan, son 20 yılda yapılan 900 araştırmayı inceleyen 388 sayfalık bir raporda “GDO’lu ekinlerle normal şekilde yetiştirilen ekinler arasında insan sağlığını riske atacak bir fark olduğuna dair doğruluğu kanıtlanmış bir kanıt yoktur.” deniyor.
Bu bulgulara karşın Good Housekeeping’in beslenme direktörü Jaclyn London doğal beslenmekten vazgeçmemeyi öneriyor. “Yemeklerimizde kullandığımız ürünlerin (özellikle mısır ve soya) sentetik formda olduklarını ve bu yüzden de her yerde bulunduklarını unutmamak lazım. Bilimsel kanıtlar zaten sağlıklı kalmak için genel olarak şekerden, yağdan ve tuzlu gıdalardan uzak durmamız ve sebze-meyve tüketimini arttırmamız gerektiğini söylüyor” diyor.
3. Gıda alerjileri ne olacak?
Başka bir tartışma konusu da GDO’lu yiyeceklerin gıda alerjisini tetikleyip tetiklemeyeceği. Michael F. Jacobson’a göre “konuyla ilgili en ufak bir kanıt bile yok”. Kar amacı gütmeyen, sağlıklı gıdalar ve sağlık üzerine odaklanan bağımsız bir grup olan Washington merkezli Center for Science in the Public Interest (CSPI) direktörü olan Jacobson ve ekibi GDO’lu gıdalar konusunda endişe etmemiz için bir neden olmadığını söylüyor. “Ürünler markete çıkmadan önce olası alerji testlerinden geçiyor.” diye açıklıyor. “Testler mükemmel değil ama çoğu alerjiyi belirleyebiliyor.”
4. GDO’lu ürünler çevreyi nasıl etkiliyor?
GDO’lu ürünlerin yararlı mı zararlı mı olduğu konusunda yoğun tartışmalar sürekli devam ediyor. Endişe verici bir gösterge: Washington Devlet Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada, yabani otların Roundup spreyine bağışıklık kazandıkları, bu yüzden de çiftçilerin yabani otları öldürmek için tarımsal ilaç kullanımını %25 oranında arttırmak zorunda kaldıkları görülüyor.
Bu arada batıda bulunan bir mısır kökü solucanı da GDO’lu mısıra karşı bağışıklık kazanmaya başlıyor. Center for Food Safety (Gıda Güvenliği Merkezi) Batı Yakası direktörü Rebecca Spector “Tarım ilaçlarının kullanımının artmasıyla su kirliliği ve gıdalarda kalıntı olma potansiyeli artıyor.” diyor. “GDO’lu ürünlerin tarımsal ilaç kullanımını azaltması bekleniyordu ama öyle olmadı.”
5. Ne yapmalıyım?
En önemli şey: Nasıl yetiştirilmiş olursa olsun günde 5 öğün yiyin – iyi beslenmek tüm kronik hastalıkların riskini azaltır. Ama gerçekten GDO’lu gıdalardan uzak durmak istiyorsanız, organik olmayan işlenmiş gıdaları almayın, kullanmayın, yemeyin. Mısır, soya fasulyesi, kabak gibi genelde sıklıkla GDO’lu olan ürünlerin hepsinin organik olarak yetiştirilmiş olanlarını bulmak mümkün.
Sonuç:
Her ne kadar GDO’lu gıdaların kötü veya zararlı olduğuna dair kesin bir bilgi olmasa da araştırmaların devam etmesi gerekiyor çünkü GDO sadece 1990’lardan beri hayatımızda bulunuyor. Asıl etkilerini anlamak için çok kısa bir süre!